İnfertiliteye farklı bir bakış (hamile kalmak isteyenler için):

İnfertiliteye farklı bir bakış (hamile kalmak isteyenler için):

İnfertilite nedir? Neden bu kadar sorun ve neredeyse her dört çiften biri bu sorunu yaşıyor? Veya böyle bir sorunu olduğunu sanıyor. Neden büyük bir sektör haline geldi?
Özetle infertilite istendiğiniz zaman hamile kalamamaktır.
İsterseniz yıllar öncesine dönelim. Yıllar önce, çocuk istediği halde olmayan aileler yok muydu? Elbette vardı. Ama oranları çok azdı. Yada doktora bu nedenle başvuru süreleri uzundu. Evlendikten yıllar sonra doktora geliyorlardı. Ve yapılacak tedaviler sınırlıydı. Tıptaki ilerlemeler ve yeni teknikler, ilaçlar öylesine bir noktaya geldi ki; evledikten   bir süre sonra    çocuk olmaması bir kusur olarak dillendirilmeye başlandı. “Evlendik ama bebek olmuyor hemen bir doktora hatta tüp bebek merkezine gidelim”. Evet böyle düşünen yüzbinlerce aile var. “Bebeğimiz neden olmuyor”. İşte bu yazıda sizlere kafanızı karıştımadan, herhangi bir merkeze yönlendirmeden yada pahalı tadavi yöntemleri önermeden neyin ne olduğunu ve neler yapmanız gerektiği konusunda bilgi vermeye çalışacağım. Umarım sıkılmadan okursunuz.

Doğa ve insan
Doğadaki tüm canlılar davranışlarını yaşamlarının devamı için düzenlerler. Tüm canlıların yaşamlarını devam ettirmek için üç ortak özelliği vardır. Bunlar saldırılara karşı korunma, beslenme ve üreme. Biz buna yaşam içgüdüsü diyoruz. Bunlardan birindeki bir eksiklik    yaşamın ve o canlı türünün sonunu getirir. Yani insanlarda tüm canlılar kendi türlerinin devamı için üremeye kodlanmıştır. Yüzbinlerce yıl infertilite insan oğlunun gündeminde hiç olmadı. Neden? Çünkü bu sorun insan türünü sonunu getirecek boyutta değildi. Yada bundan para kazanılacak bilgi ve teknolojiye ulaşmamıştı. Bana ikincisi daha mantıklı geliyor.
Üreme ve cinsellik insanın doğasında olan bir içgüdüdür. Tüm canlılar gibi insanda üremeye kodlanmıştır. İlk önce burada üremeyi bozan ve engelleyen faktörler üzerinde duracağım.    Sizde neden bu kadar infertil hasta olduğunu hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.

İnsan mükemmel bir yaradılışa sahiptir. Gebeliğin olabilmesi içinde bu işleyişin mükemmel bir şekilde çalışması gerekir. İşleyişdeki aksaklıklar gebeliğin oluşumu engeller. Ailelerin çoğu “herşey normal ama bebek neden bebek olmuyor” diye yakınırlar. Aslında herşey yolunda değildir. Gebeliğin oluşumu sağlayan mekanizmada eksiklikler vardır.

Normal bir gebelik nasıl oluşur. İsterseniz bununla başlayalım. Daha sonra aksaklılıklar nerede oluyor ve bunlar nasıl aşılıcağını konuşalım.

Normal bir gebelik; sağlıklı bir ovum (kadın üreme hücresi), sağlıklı bir sperm ( erkek üreme hücresi) ve oluşan bebeğin yerleşeceği normal bir uterin kavite (ana rahmi) varsa oluşur. Tüm değerlendirmelerimizi bu yönde yaparız.
Sperm ve ovum birer hücredir. Birleştiklerinde sırasıyla zigot, morula sonrada embriyoya dönüşür. İçindeki genetik materyele göre şekil alır ve bebeğe dönüşür.
Bu hücrelerin sağlıklı olabilmesi için kimyasal, çevresel zararlı etmenlerden etkilenmemesi ve hücrelerin sağlıklı olmasını sağlayan mekanizmanın tam işlemesi gerekir. Çok değil 30-35 yıl öncesi ile şimdiki teknoloji ve beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzı karşılaştırıldığında hücre sağlığını olumsuz ektileyen faktörlerin nekadar arttığını görebiliriz. Şimdi sağlığımızı ve üreme hücrelerimizi olumsuz ektileyen faktörler neler ve ne yapmalıyız?

1- Yanlış beslenme ve zararlı gıdalar:

İnsanların geçmiş yıllara göre  beslenme alışkanlıklarımız oldukça değişiklik oldu. Bunda 15- 20 yıl önceki beslenme pramiti etkili oldu. Biz doktorlar daha çok karbonhidrat ve sıvı yağla beslenmeyi önerdik. Bunun bir hata olduğunu bu tür beslenmenin kronik hastalıkları artırdığı ve kanser hastalıklarının artmasına neden olduğu ayrıca obesiteyi arttırdığı belirlendi. Ayrıca bu beslenme tarzı insülin dirençini artırıp şeker hastalığına neden olduğu gibi polikistik over hastalığınıda sebep olarak yumurtalık fonksiyonlarını bozmakta  infertiliteye neden olmaktadır. Bu nedenle sağlıklı olmak ve bebek sahibi olma sorunu yaşamamak için beslenme alışkanlığımızı tamamıyla değiştirmeliyiz. En büyük sorun şekerli gıdalardır. Gereksiz kalori alımı glikoz metabolizmasının bozulmasına neden olur. Bu da yumurtalılık fonksiyonlarını bozar. Tatlılarda kullanılanan mısır ve glukoz şurubları ise daha da tehlikelidir. GDO’lu ( genetiği değiştirilmiş gıdalar) ise başlı başına insan sağlığını hatta türünü tehdit eden gıdalardır. İçerdiği lektin molekülü vucutta biriktiği gibi gen tamirini gerçekleştiren mekanızmaların çalışmasını engellekte, hatalı genlerin ve proteinlerin oluşmasına neden olmaktadır.
Size beslenme konusunda birkaç öneride bulunacağım.
– Kesinlikle tatlı ve şekerli gıdalar tüketmeyin. Buna ekmek, makarna, pastane   ürünleri, şekerli çay, işlenmiş kahve, çikolata ve tüm gofret, bisküvi çeşitleri, cola ve tüm şekerli, tatlandırıcılı gazlı içecekler dahildir.
– Katkı maddeli ve hormonlu gıdaların hiçbirini kullanmayın evinize dahi sokmayın. Hormonlu sebzeler, GDO’lu olduğu bilinen mısır, mısır yağı, soya fasülyesi, pirinç, bazı buğday çeşitlerini almayın. Hormolu ve GDO’lu yemlerle beslenen hayvansal ürünleri de tüketmeyin. (tavuk, balık, sığır eti vb.)
– Özellikle gece yatarken yemek yemeyin. Akşam saat 6-7 gibi yeme işlemine son verin. Su içebilirsiniz.
– Yemeklerinizde tereyağı özelliklede zeytin yağı kullanın. Ayçicek, mısır yağı kullanmayın. Yemeklerinizi et ve sebze ağırlıklı yapın. Bu sizin günlük kalori ihtiyacınızı karşılayacaktır. Karnınızı doyurmak için değil sağlıklı beslenmek için yemek yiyin. Çünkü tenknolojinin gelişmesiyle birlikte insanların günlük kalori ihtiyaçları azalmıştır. Size 1800-2500 kk yeter. 3500 kk’ye gerek yok.
– Fazla meyve tüketmeyin. Günde 1-2 porsiyon meyve size yetecektir. Bunu da gündüz saatlerinde yiyin.
– Kavrulmamış yani çiğ çerez tüketin. Kavrulmuş olanı lezzetli ama zararlıdır.
– Gün içinde açıktığınızda zaman yanınızda bulunduracağınız birkaç ceviz ve doğal kurutulmuş kayısı, üzüm gibi gıdalar hem size enerji verir hem de açlığınızı azaltır.
– Günlük en az 3 lt kadar su içmeyi mutlaka alışkanlık haline getirin.
– Kadınlarda bel kalça oranlarının 0.8 in altında olanların yani ince belli olanların daha kolay hamile kaldıkları bir gerçek. Ne olur fazla yemeyin ve spor yapın.

2- Eksik vitamin ve mineraller:

İnsanoğlunun evrimsel süreci veya yaradılışı dinozorların yok oluşuyla başlar son 5 milyon sonrasında hız kazanır ve yaklaşık 200 bin yıl önce tamamlanır. Artık şimdiki beyin, zeka ve beden yapısna sahip insanlar olduk. Onca tehlikeli vahşi yaşam koşullarına ve doğa olaylarına rahmen tüm canlılar arasında dünyanın tek hakimi haline geldi. Takibi aklıyla. Acaba sadece akıl mı? Ya doğal yaşam ve beslenme? Bunun neresinde? İlkel çağlarda insanlar kendi beslenmeleri sağlamak için günde ortalama 20 km kadar yürüyüş yapıyordu. Ve sadece doğada kendiliğinden yetişen doğal bitkisel, hayvansal gıdalarla besleniyordu. Gördüğümüz gibi herşey genetik yapımıza uygun. Ortalama inasan ömrü ise 25-30 yıldı. Şimdi düşünelim diş absesinden, basit bir çıbandan, vahşi hayvanların saldırısından  insanların ölüp gittiği bir çağdan; insanoğlu genetik yapısının doğaya uygun olduğu için bu günlere gelebildi. Yani sağlıklı ve güçlü olanlar güçsüzleri eledi. Tam bir orman kanunu. Güçlüysen yaşarsın yoksa ölür.
Peki neden? insan doğal ortamda yaşarken, yaşam tarzı gereği genetiğine yani yaratılışı uygun yaşadığı için varlığını sürdürebildi. Güneş ışığından yeterince faydalandığı için D vitamini eksikliği yoktu. Doğrudan doğadan beslendiğinden B12-C-A-biotin vb. vitamin eksikliklerini hiç yaşamadı. Selenyum, bakır, çinko, Co enzim gibi minerel eksiklileri ile hiç karşılaşmadı.
Ya şimdi. En son hangimiz güneşli bir havada 1 saat yürüyüş yaptık. Veya güneşten faydalandık. Veya doğada kendiliğinden yetişmiş meyve ve sebze yedik. Hiçbirimiz. Peki ne yapmalı?
Eksik olan mineral ve vitaminleri tamamlamak zorundayız. Çünkü organızmamızın düzenli çalışması için bu gerekli. Özellikle D, B12 gibi vitaminleri gerekiyorsa dışardan almak zorundayız. Yoksa protein ve steroid yapısındaki hormolların üretimimde sorun olur.  Ayrıca pretein üretiminde yardımcı mineralleri de tamamlamak zorundayız. Hücre duvarı sentezi ve sağlamlığıı sağlayan Omega 3 yağınıda unutmamak gerekir. Özellikle Co enzim Q 10 ile birlikte yaşlılıkta ortaya çıkan alzheimer (bunama) hastalığını engellemekte.  Bunun için size birkaç öneride bulunmakta fayda var.
– Doğal ortamda yetişen deniz ürünlerinden haftada bir kez tüketin. Yapamıyorsanız Omega3 takviyesi alın.
– D ve B12 vitaminlerinizin düzeyine baktırın. Düşükse bu vitaminleri kullanın. Güneşte yürüyüş yapın. Kırmızı et tüketin.
– Mineral eksikliği için ise kavrulmamış ceviz badem ve fındık yemenizi öneririm. Mineral bakımından oldukca zengindir.

3- Beklenti ve stres:

Ne zaman olursa olsun bir bebek isteyen çiftlerde, isteğin hemem ardından bir beklenti ardındanda stres başlıyor. Aileler yumurtlama günlerini hesaplamaya, uygun döllenme zamanını belirlemeye çalışıyor. Ayrıca çevre ve yakın akraba baskısıda işin içine girince sıkıntı daha da artıyor. Ama ne yazıkki beklenti ve stres ortamında gebelik oranları azalıyor. Beyinden salınan üreme ilgili hormanlarla stres hormonlarının yeri yakın komşuluk içindedir. Benim önerim ise bebek isteyen çiftler hiçbir şey olmamış gibi davranmaları sadece adet bitiminden hemen sonra 3 günde bir ilişkide bulunmalarıdır. Süreci doğalına bırakmak ve sadece cinsel ihtiyacların karşılaması için ilişkide bulunmak ve korunmamak yeterlidir.

4- Günlük yaşam ritmi:

Çoğumuzun günlük yaşamı bir koşturmaca ve karmaşa içinde geçiyor. Böyle olmayanlar oldukca şanslı. Bu koşturmaca arasında kendine vakit ayıramamak, kendi sağlığı için gerekenleri yapamamak, yaşam stresini daha da artırıyor. Ayrıca artan araç sayısı ve nufus artışı ve sanayileşmenin getirdiği çevresel kirlilikte insan sağlığını ve gebe kalma olasılığını etkiliyor. Her yere araçla gidilmesi, alınan kalorilerin yakılamaması obesite önemli bir sorun oluyor. Ayrıca teknolojik aletlerin giderek yaygınlaşması (televizyon, bulaşık, çamaşır makineleri elektrik süpürgesi vb) ve bunların yaydığı manyatik alanın insan sağlığına etkileri bilinmiyor. Cep telefonlarını ve onların yaydığı mikro radyasyonu söylemek dahi insanı korkutuyor. Bezen aynı ortamda 40-50 cep telefonu olabiliyor. Otobüsde, toplu alanlarda ve kalabalık yerlerdeki cep telefon sayısını hesaplamak bile zor. Yalnız cep telefon sinyallerinin sperm hareketini azaltığı biliniyor. Başka ne etkileri var yıllar sonra göreceğiz.
Bu durumda ne yapabiliriz? Teknolojiden kaçamıyoruz. En azından bir zorunluluk yoksa evde özellikle yattığınız yerde telefonlarınızı kapatın. Gideceğiniz yere eğer vaktiniz varsa yürüyerek gidin. Üzerinizdeki stresi atmak için her gün kendinize 1 saat zaman ayırın. Bu sürede spor yapabilirsiniz. Yürüyün, koşun, yüzün, plates yapın tercih size kalmış. Kısacası kendinize zaman ayırın ve değer verin.

5- İleri yaş:

Birçok nedenden dolayı geç evlenmiş yada bebek isteyini ileri yaşlara ertelemiş olabilirsiniz. Özellikle yaşınız 35 üzerindeyse elinizi çabuk tutmanız gerekiyor. Benim yukarıda anlattıklarımı yapmaya başlayın. Zararın neresinden dönerseniz kardır. Bir doktora gidip tüm kontrolerinizi yaptırın. Ve doktorunuz ne derse onu yapın.

Erkekler için bir kaç öneri:

Erkek infertiletisiyle üroloji uzmanları ilgileniyor. Bir uzmana gidin mutlaka sperm testi ve usg yaptırın sorun varsa tedavi olun.
Sigara ve alkol alımını tamamıyla bırakın. Bu öneri bayanlar içinde geçerlidir.
Bacak bacak üzerine atarak oturmayın.
Sıkı, dar ve yünlü iç çamaşırı ve pantalon giymeyin.
Sıcak suya,  hamam havuzlarına girmeyin.
Kırmızı renkteki sebze ve meyveleri bolca yiyin. Kırmızı et tüketin.
Cep telefonunuzu cebinizde taşımayın ve kullanmadığınızda kapatın.

Peki bunları yapıyorsanız ve hala bebeğiniz olmuyorsa bir doktara başvurun. Burada olabilecek sorunları ayrıntılı olarak anlatmak yerine başlıklar halinde değineceğim. Sorunu bulmak ve çözmek biz doktorların işi. Yani işimiz zor.
1- Tüpleriniz kapalı olabilir. Açtırmayı deneyebilir veya direkt tüp bebek yaptırabilirsiniz.
2- Spermler az ve kalitesiz olabilir. Tedavi olmanız gerekir. Başarılı olmazsa tüp bebek denenebilir.
3- Endometriozis ve çikolata kistiniz olabilir. İlaç tedavisi veya ameliyat olmanız gerekebilir.
4- Dirençli polikistik over hastalığınız olabilir. Tedavi gerekir.
5- Rahimde gebeliği engelleyen bir anomali veya polip, myom olabilir. Ameliyat olmanız gerekebilir.
6- Tiroid, hiperprolaktinomi, şeker gibi hastalıkların tesbiti için kan testleri yaptırmanız gerekir.
7- Eşlerde gebeliği engelleyen genetik bir kusur olabilir. Genetik inceleme yaptırmanız gerekir.
Bence herşey normalse açıklanamayan infertilite diye birşey yoktur.

Son olarak:

Bir çok çift istemediği ve korunduğu halde veya doğumdan kısa bir süre sonra hamile kalır. Hatta kürtaj olmak zorunda kalanlar bile vardır. Peki bebek isteyenler neden hamile kalamaz. Bence yukarıda yazdıklarımı tekrar okuyun.
Bakın yumurtalıklarınız çalışıyorsa yani menopoza girmemişseniz, sperm varsa ve normalse, tüpleriniz kapalı değilse mutlaka bebek sahibi olursunuz. Yukarıda yazdıklarımı uygulayan yani sağlıklı yaşayan çiftlerde gebe kalma oranları ilk 2 yılda neredeyse % 95-100’e yakındır. Orta derecede infertil grubunda ise ilk 2 yılda % 70,  5. yıllda % 90 dır. Ciddi vakalarda bile 5. yılın sonunda % 45 oranında hamilelik oluşabilmektedir. Geri kalan biz doktorların işi ve sorunu.
Çok değer verdiğim, sevdiğim sayın hocam Prof. Dr. Tayfun Alper’in dediği gibi: Bebek sahibi olmak bir şans oyunu olan  tombalaya benzer. Eğer kartlarınızda bir hata ve eksik yoksa bebeğiniz oyunun başında 1. ve 2. çinko şeklinde hemen de olabilir. Yada son sayılar çıkana kadar beklemeniz gerekir. Ama sonunda tüm sayılar çıktığında boş kutu kalmaz yani bebeğiniz olur.
Çiftler arasında sevgi bağının güçlü olması gebelik oranlarını artırdığını biliyoruz. Birbirinizi daha çok sevmeyi ve destek olmanız gerektiğini kesinlikle unutmayın.
Yazdıklarım bir tedavi şekli değildir. Sadece sağlıklı olmanın ve yaşamanın temel kurallarıdır. Elbette bunları yaparsanız en azından sağlınız için herşey yoluna girer.

Okuma sabrını gösterdiğiniz için teşekkür ederim.

 

Opr. Dr. Şükrü Özbörü
Elazığ  Hayat Hastanesi
Kadın ve Doğum Hastalıkları Uzmanı